Bir Devlet Hikayesi
Önemli Açıklama: Bu hikayenin hiç bir şekilde gerçeklerle ve yaşanan dünya tarihinin hiç bir evresi ile bağlantısı yoktur. Hikayede adı geçen karakterler ve olaylar tamamen hayal ürünüdür.
Bir zamanlar, dünyanın bir güzel ülkesinde yaşayan insanlar, bir şekilde mutsuzluğa düşmüşler. Bunu gören ileri görüşlü, iyi eğitimli küçük bir grup insan, var olan eski yapının artık işlemediğini, tüm halkın bölünüp parçalandığını görmüşler. Bu güzel ülkeyi yönetenlerin zayıfladığını gören ve ülkenin zenginliklerini gaspetmek isteyen düşmanlar, el birliği ile amaçları doğrultusunda çalışırlarken, birbiri ile komşuluk ilişkileri bile bozulmuş olan halk cılız ve sahte direniş hareketleri ile birer ikişer teslim olmaya başlamış. Ancak teslim olmak da çözüm değilmiş onlar için. İş birliğine aracılık yapanlar bile düşman eline geçtikten sonra her şeylerini kaybediyorlarmış. Kimliklerini, kişiliklerini, mallarını ve hatta namuslarını bile…
İşte bu karanlık günlerde, ileri görenlerden biri diğerlerine:
- Arkadaşlar! Memleketin hali ortadadır. Birileri bişey yapmalıdır. Ülkemizi yönetenler iyice acizleşmiş ve işgalci kuvvetlerin maskarası olmuştur. Ancak halk perişandır ve biz de bu halkın içerisindeki bireyler olarak birşeyler için mücadele etmez isek sonumuzun perişanlık olacağı aşikardır. Hadi gelin bir parti kuralım, halkın önüne geçip onları uyandıralım. Birlikte düşmana karşı birleşelim, toprağımızı, insanımızı, şerefimizi koruyalım!
Diğer ileri görenler bu arkadaşlarının cesaretini taktir etmişler ve yapılacak çalışmalar olarak da önderleri olmasına karar vermişler. Sonra bu ileri görenler bir parti kurmuş. Mevcut yönetim ise işgalcilere esir… Bu parti devlet idaresini almak istemiş ama muhatabı yok. “Ne yapalım” diye düşünüp istişare yaparlar iken halkın desteğini alabilmek ve ortak fikirler etrafında tek bir vücut olabilmek için karış karış ülkeyi dolaşıp, henüz işgal edilmemiş yerlerdeki halkı uyarmaya ve uyandırmaya karar vermişler. Gece dememişler, gündüz dememişler. Önce halk ”bunlar da nereden çıktı” derken bakmışlarki parti üyeleri kararlı. İşleri düzeltmek için canla başla çalışıyor. Mevcut yapıda zaten işgal altında… Çaresiz, bu ayaklarına kadar gelip destek isteyen partiye destek vermeye başlamışlar. Bunun sonucu gün be gün parti büyümeye güçlenmeye başlamış. Halkın desteğini aldıkça sesini daha güçlü duyurur hale gelmiş. En son düşmanla savaşıp bu güzel topraklarda yeniden barış ve huzur içinde tek bir vücut gibi yaşayabilme hayali ile yeni bir devlet düzeni kurmaya karar vermişler.
Yeni kurulan devletin başına da bu devleti kuran parti geçecekmiş. Ancak hareketi başlatan lider:
- Bu devleti halkımızla birlikte kuracağız, yönetimini de halkımızla birlikte yapmalıyız. Ancak bu geniş coğrafyada binlerce hatta milyonlarca insan yaşıyor, dolayısıyla herkesi bir çatı altına toplayıp, tek tek görüşlerini sorarak kanun çıkartamayız. Bence en iyisi her bölgeden halkımızı temsil edecek insanlar seçilsin, onlar bir araya gelip bu parti çatısı altında halkımızın tek bir vücut halinde çalışmasını güçlenmesini sağlamak üzere bir meclis oluştursun. Ancak seçilenler ebedi olmasın. Her birkaç yılda bir yeniden temsilciler seçilsin ki, halk kendisi için çalışanla çalışmayanı ayırsın. Görevinin hakkını vermeyene hesap sorsun.
Öneri parti içinde kabul edilmiş. Halka duyurmuşlar. Herkes heyecanlanmış. Canla başla çalışıp ilk temsilcileri seçip yönetim şeklini belirlemişler. Yeni devlet heyecanı ile cephelerdeki savaşlar kazanılmış ve düşmanla mücadele sonucunda barış antlaşmaları yapılmış. Sonra bir bakmışlarki savaşta herşeyleri tükenmiş. Evleri yıkılmış.
İnsanlar birlikte verdikleri mücadelenin getirdiği haz ile birlikte çalışmaya başlamışlar ve diğer devletlerin henüz tanıdığı bu genç devleti güçlü ve modern bir yapıya ulaştırmak için mücadeleye devam etmişler.
Ancak düşman baskısı ortadan kalktıktan sonra bu ülke insanları yeniden birbirlerine kusur bulmaya, geçimsizliğe başlamışlar. Çatlak sesler “bu parti bizi temsil etmiyor biz kendi partimizi kuracağız” kendi partimizin temsilcilerini seçeceğiz” demeye başlamış. Mevcut partinin lideri ve temsilci meclis durumu değerlendirmiş ve insanlara demişlerki:
- Arkadaşlar, bir tane ülkemiz, bir tane devletimiz var. Bir tane partimiz ve bir meclisimiz var ama partimizin içinde çalışan ve halkın değişik kesimlerindeki değişik fikirlerin savunucusu olan bir sürü temsilcimiz de var. Bu mecliste bu insanların görev süreleri de belli. Eğer bizi beğenmiyor iseniz bir dahaki döneme aday olun. Çoğunluk sizi seçerse biz sizin dediğiniz yoldan gideriz, siz bizi yönetirsiniz.
Karşıt görüşler, hoşnutsuzluklar, bitmemiş. Bu olumsuzluklar artarken, yeni nesiller yetişmiş ama eskiler de bir o kadar yorulmuş ve yaşlanmış. Nihayet darma dağın olmuş bir halkı bir tek parti önderliği ile yeniden bir ülke haline getiren o büyük lider ömrünü tamamlamış. Önce insanlar arkasından yas tutmuşlar ama üç-beş gün sonra da yapılanları unutup tekrar parti kavgasına başlamışlar. Kısa bir süre sonra bir grup çıkmış ve “bizde parti kurduk, kendi temsilcilerimizi seçtik, bugüne kadar sizin temsilcileriniz başta idi. Şimdi sıra bizde. Çekilin önümüzden! Artık bu ülkeyi biz yöneteceğiz.” demişler.
Halk oylamasına gidilmiş ve sonuçta halkın iki tarafada destek veren destekçileri ortaya çıkmış. O günden sonra ise, o güne kadar tek vücut olan devlet, her dönem çoğunluğu oluşturan grubun temsilcileri tarafından yönetilirken, azınlıkta kalan grup ile çatışmaya başlamışlar. Artık mecliste tüm halkın seçtiği temsilciler değil yalnızca çoğunluk tarafının seçtiği temsilciler ile yönetilmeye başlamış. Seçilenlerde hep kendi destekçilerine iltimas geçerken diğer halkı ihmal etmişler.
Böylece bu bölünme ise çözüm olmak yerine yeni bölünmelere zemin hazırlamış. İki parti de kendi içlerinde bölünüp üç, dört, beş, altı parti oluşturmaya devam etmiş. Yönetimde ise her partiden seçilen ve partinin aldığı oy ile orantılı sayıda temsilciye görev verilerek tek partili dönemdeki gibi bir denge sağlanmaya çalışılmış ama o da olmamış. Çünkü çok oy alan parti mecliste daha çok konuşma hakkını elde ederken az oy alan parti temsilcileri daha az konuşabilmiş. Aradan 80 sene geçmiş ve bir bakmışlar 80 tane parti var.
Meclistekiler toplanmış ve sorunu masaya yatırmışlar. Kesmişler biçmişler olmamış. En son demişlerki:
- Artık nüfusumuz çok kalabalıklaştı. Parti saysı da çok çoğaldı. Eğer her partiye yönetimde görev verirsek biz yeni kanun çıkaramayız, yönetim işlemez hale gelir. Bundan sonra bir baraj koyalım. Oy sayısı belli bir orandan düşük olan partilerden temsilci almayalım.
Tabi çoğunluğun kararı yine azınlığın önüne geçmiş ve baraj oluşturulmuş. Bu sefer halkın bir bölümü hiç bir şekilde temsilci gönderemez olmuş.
Komşular komşularla geçinemez hale gelmeye başlamışlar. Sokaklarda kavgalar çoğalmış, güvensizlik ve mutsuzluk artmaya başlamış. Devleti yöneten meclisteki temsilciler artık herkesi ve her kesimi temsil edemez hale geldiğinden halk kendi çözümlerini üretmeye karar vermiş ve dernek adı altında yeni bir yapı icat etmişler.
Mevcut yönetimde temsilcisi olmayan ve hakları için konuşamayan küçük gruplar kendi derneklerini kurmaya başlamış. Böylece bir araya gelebilecekleri bir çatı oluşturabilmek ve kendi seçtikleri bir temsilci ile isteklerini devleti yöneten meclise duyurabilecek kurumsal bir yapı oluşturabilmek istiyorlarmış. Çünkü insanlar, sorunlarını anlatmak ve çözüm istemek için temsilciler meclisine gittiklerinde kapıdan içeri bile giremez olmuşlar. Temsilciler ise bulundukları yerde rahat olduklarından halk ile seçimden seçime iletişim kurar hale gelmişler. Ancak dernek adı altında oluşturulan bu yeni icat temsilcilerinde dikkatini çekmiş. Bütün evleri dolaşmak istemeyen temsilci adayları seçimden seçime de olsa bu dernekleri ziyaret ederek halkın fikirlerini, görüşlerini ve sorunlarını dinlemeye başlamışlar.
Hastalar bir araya gelmiş, hastalıkları ile ettikleri mücadeleye devletten destek alabilmek için dernek kurmuş. Ustalar, ustalıklarında ilerleyebilmek için devletten destek alabilmek için dernek kurmuş. Kimsesizler bir yuva bulabilmek için, yaşlılar, yaşlılıklarında rahat edebilmek için, gençler gençliklerini doyasıya yaşayabilmek için derken yüzlerce binlerce de dernek olmaya başlamış.
Ancak bunların arasında öyle bir grup varmış ki hikayeleri diğerlerininkinden çok başka imiş. Bu insanlar kartalları seviyor ve evlerini kartallar gibi yüksek yerlere yapmaktan hoşlanıyormuş. Aslında bu ülkeye sonradan getirilmişler. Eski ülke zamanında gelen bu insanların dilleri farklı kültürleri farklı olduğundan önce birbirilerine alışamamışlar. Bu yabancıların tek istediği, kim olduklarını unutmadan yaşamak ve mümkün olduğunda da geldikleri ülkelerine geri dönebilmek imiş. Ancak farklı dili konuşurken bu dertlerini anlatamayınca yerli halkın dilini öğrenmek zorunda kalmışlar. Yerli halkın dilini öğrenince de anlamışlarki durum karışık. Eğer onlara yardım etmezlerse kendilerini yurtlarından zorla çıkaran düşmanlar bu yeni yurtlarını da gaspedecek. Durumu anlayınca bir kartal gibi olayın merkezine iniş yapan bu kartal grubunun önde gelenleri, yeni ülkenin inşaasında da baş rol oynamışlar. Kartal severler halkı, kendi yurtlarında bir otoriteye bağlı olmayan temsilciler meclisi ile işlerini gördüğünden, ilk başta yadırgamış gibi görünseler de meclise çok daha iyi adapte olmuşlar. Hatta diğer insanlara da meclis sistemine alışabilmeleri için örnek ve yardımcı da olmuşlar. Ancak partiler çoğalırken bu kartal severler kendi partilerini kurmamış. Çünkü diğerleri gibi ayrılıkçı olmak istemiyorlarmış. Başta tek bir vücut olabilen bu ülkenin diğer insanları gibi bölünmek istemediklerinden olsa gerek, kendi hallerinde yaşamaya devam etmişler.
Zaman içerisinde görmüşlerki, kartal beslemek yasak, kartal gibi uçmak, kartal ismi kullanmak yasak, 3 kişiden fazla bir araya gelip kartal muhabbeti yapmak yasak. Neden? Çünkü temsilciler meclisinde temsilcileri yok. Bu sorunu gören büyük kartal severlerden bir grup en sonunda dayanamayıp bir araya toplanmışlar ve:
- Biz buraya geldik. Buraları yurt, insanlarını da komşu bildik. Ama bu insanlar bizi anlamıyor. Temsilciler meclisinde de bizi temsil edecek kimse yok. Neden? Çünkü herkes kendi partisini kurarken biz ayrımcılık yapmayalım diye kendimize parti kurmadık. Şimdi de parti kurmak zorlaştı. Kursak bile sayımız az. Temsilcilerimiz barajı bile geçemez. Eee, ne yapacağız? Kanarya sevenler, bülbül sevenler, serçe sevenler, güvercin sevenler dernek kurmuş, atmaca ile oynamayı sevenler de dernek kuruyor. Biz de kuralım!
Demişler ve çözüm olarak da bir dernek kurmaya karar vermişler. Kartal Severler Derneği… Güya bu dernek sayesinde tüm kartal severler birbirileri ile görüşecek, toplaşacak. Seçim zamanı yaklaşınca da temsilci adayları ile görüşüp dertlerini anlatacak…
Tabi ilk deneme fiyasko olmuş. Çünkü onlar bir dernek kurabilmek için çalışırken diğer dernek sahipleri de “eğer bunlar da dernek kurarsa, seçim zamanı adaylarla görüşme süremiz daha da azalır. İyisimi biz bunları engelliyelim ki kendi sorunlarımızdan bir tane olsun fazlasını meclise iletebilelim.” Düşüncesi ile temsilciler meclisindeki bağlantılarını kullanıp kartal severleri dağıtmış.
Tabi neye uğradığını şaşıran bu iyi niyetli kartal severler mücadeleyi bırakmamış. Babadan oğula, nasıl kartal sevileceğini, yüksek tepelere yapılan evlerin nasıl güzel manzarasının olduğunu anlatmaya çalışmışlar ama bu da pek kolay olmamış doğrusu. Bir arada bulunup bir güç oluşturamadıklarından yeni yetişen kartal sever çocukları babalarının dilinden önce komşularının dilini öğrenmeye başlamış.
Dağılan kartal severler tekrar tekrar toplanmışlar. Diğer dernek sahipleride onların tekrar tekrar dağılması için çalışmış. Bu çalışmalar ve dağılmalar canlarını sıkınca bir grup kartal sever, diğerlerinden ayrılıp, geldikleri eski ülkeye geri gitmeye karar vermişler. Ama tek başlarına gitmeleri zor olacağından kalabalık olarak toplanabilmek için Geri Dönmek İsteyen Kartal Severler Derneği, kurmuşlar. Buna karşılık yeni komşuların dilini bilen ama gerçek kartal sevenler dilini bilmeyen bir grup, “biz geri dönsek orada da yabancı olacağız. Artık buradakilerin dilini konuşuyoruz burada kalıp komşularımızla iyi geçinelim” düşüncesi ile Burada Kalan Kartal Sevenler Derneği Kurmuşlar.
Bu iki grup birbi ile mücadele ederken, eski geldikleri yerde yaşamaya devam eden kartal sevenlerin de durumları değişmiş. Zaman geçtikçe, gelişen teknoloji sayesinde bütün kartal seven insanları birbiri leri ile daha çok haberleşebilir hale gelmiş gelmesine ama bu gelişen teknolojiye de başkaları geliştirdiğinden kartal sevenler pek adapte olamamış. Teknoloji sayesinde daha geniş bakıp, uzak yerlerde yaşayan akrabalarının da görüşleri ile zenginleşmesi gereken düşünceleri, gündelik hayatlarında alıştıkları düz ova evlerindeki tembelliklerinin rehavetine yenik düştüğünden kendi içlerinde ayrışmaya ve bölüşmeye devam etmişler. Ve tabi yeni dernekler kurmaya da…
Kartal Sevenler Derneği, Beyaz Kartal Sevenler Derneği, Siyah Kartal Sevenler Derneği, Uçmayı Seven Kartal Severler Derneği, Uçmayı bilen ama asaletinden tenezzül etmediği için uçmayan kartalları sevenler derneği, Sebepsiz yere yürümeyi seven kartal sevenler derneği, kartal sevip sevmediğine karar veremeyenler derneği……
Sonra durumu gören yaşlı kartal sevenlerden bazıları bir araya gelmiş ve:
- Yahu arkadaşlar, biz bir tane dernek kuralım, meclise temsilci gönderemedik bari sesimizi duyuracak bir yapımız olsun dedik, mevsim sonu dökülen her kartal tüyü ayrı bir dernek oldu. Bu iş böyle olmaz! En iyisi biz bu dernekleri birleştirecek birşeyler yapalım ki temsilciler meclisi bizim sözlerimizi de dinleyip sorunlarımızı çözmeye yardım etsinler.
Demişler. Tartışmaların sonucu malum; kartal sevenler derneklerini birleştirelim diyenler derneği, Kartal Sevenler derneklerinin doğal birleşimi derneği, Kartal seven ama evini yalnızca dağların üstüne yapmak istemeyenlerin ve dağların etrafını saran ovalarda gezinen kartal sevenlerin de kurduğu dernekleri birleştirmeyi misyon edinen dernekler derneği…
Büyük Kartal Sevenler yine toplanmış… Karar malumunuz. Kartal Sevenler Dernekleri Federasyonu, Kartal Sevip Sevemediğine karar veremeyen dernekler federasyonu, Kartal sevipte sevdiğini söylemeye korkanların dernekleri federasyonu…
Sonra?… Bir grup soruna çözüm bulmak için konfederasyon önermiş. Başka bir grup ise insiyatifi ele almaya karar verip yıllardır inşa edilmek için dünya kadar, para, zaman, emek harcanan bütün bu dernekleri yıkmaya girişmiş. Ne için? Temsilciler meclisine sorunlarını anlatabilmek için.
Tabi bütün bunlar olurken komşuların derneklerinden bazıları, “bizim derneğimizi niye ciddiye almıyorsunuz?” diye hesap sormaya kalkıp, orayı burayı yıkıp yakmaya başlamış. Evi arabası yıkılıp yakılanlar; “nerde bu temsilciler meclisi? bu haydutların yıkıp yaktıklarının zararını kim geri ödeyecek?” diye hesap sorarken taş atıp cam çerçeve kırmışlar. Bakmışlar anlaşamıyorlar komşu evlerin bahçe duvarlarının arasına yeniden sınır çizmeye kalkanlar bile çıkmış. Temsilciler Meclisi için her gün yeni bir parti kurulurken, ülke halkı da her gün yeni bir dernek kurmaya devam ediyormuş.
Daha önce dayak yiyip akıllanan düşman ise pusuda bekliyormuş. “Şimdi kalabalıklar ama yakında bunlar birbiri ile dövüşmeye başlar. İyice yorulduklarında da biz gider bir güzel sopalarız” diye…
Kartal Sevenler’in ise durumu vahim. Komşularından bulaşan bölünme hastalığının yüksek ateşi ile havale nöbeti geçiriken etraflarında olan bitenden uzak…
En sonunda bir bakmışlar ki o da ne: Kendilerini evsiz barksız bırakıp da bu yeni ülkeye sürenler ile yeni ülkeyi yemek isteyen bir sürü düşman bir araya gelmiş, hem yeni ülkelerinde hem de eski ülkelerinde yaşayan kartal sevenlere, kartal gibi konuşmayı unutturdukları gibi, kartal gibi uçmayı da unutturmuşlar bile… Temsilciler meclisi dağılmış, ülke sınırları değişmiş. Teknoloji geliştiren ve üretimle uğraşan düşmanlar hem eski hemde yeni yurdun zenginliklerini ele geçirmiş. Kartal sevenlerin son kalanlarını da dünyanın muhtelif yerlerine dağıtmış ki kartal sevdiklerini bir daha asla hatırlayamasınlar.
Ama tartışmalar yine bitmemiş tabii. Peki ne olmuş? Bir zamanlar kartal sevenler de vardı derneği, Eskiden Kartal sevdiği halde dernek kuramayanlar derneği, Eski kartal sevenlerin kurdukları dernekleri beğenmeyenlerin insiyatifi, Genç kartallar yüksekten uçsada aşağıdan görünürmüş diyenler forumu, vs. vs. vs…..
-Maalesef bu hikayede “SON” yok-
Yazan: M. Uğur NEMLİOĞLU (Nemerko)
Düzce, 18.04.2011