Teknoloji İlaç Gibidir; Doğru Kullanırsanız Fayda Sağlar, Yanlış Kullanırsanız Öldürür
Dinamiti icad eden Alfred Nobel, madenciler, yıkım işçileri vs. ölmesin diye icat etmişti. Ama tarihteki kullanım şekillerine bakarsak dinamit bu güne kadar milyonlarca kişiyi öldürmüştür. Bunun için Alfred Nobel’e mi kızmalıyız? Yoksa bu teknolojiyi kötü kullananlara mı? Ölenlerden gerçekten dinamit mi sorumlu? Ama o da bir teknoloji nihayetinde.. Benzer şekilde arabalar da yanlış kullanıldığında, kullanan da dahil bir çok kişiyi öldürüyor. Elinizdeki bıçak ile ekmeğinizi kesebileceğiniz gibi birini de kesebilirsiniz. Bu durumda suçu bıçağa yükleyebilir misiniz? Ama pek tabiki çocuğuna düzgün eğitim veremeyen ebeveynler, kendilerini geliştirip teknolojiyi doğru öğrenmek, kullanmak ve çocuklarına doğru öğretmekten kaçıp, bilgisayarları ve bilgisayar oyunlarını suçlayabiliyorlar.
Oysaki günümüzde bilgisayarsız bir yaşamı artık hayal bile edemez olduk. Düşünsenize; şimdi bilgisayarları ortadan kaldırmış olsak.. Herhalde bütün sektörler kilitlenir, üretimler durur ve banka/finans sektörleri başta olmak üzere en basit işlemleri bile yapamaz hale gelirdik. Daha basit bir örnekle açıklamak gerekirse bir büyük bir alışveriş merkezindeki anlık ziyaretçisini yüzlerce kişi olarak ifade edeceğimiz bir marketi düşünün. Herhalde aldıklarınızı kasada hesaplatıp, nakit ödemenizi yapıp kapıdan çıkana kadar birkaç gün beklemeniz gerekirdi. Otonom sistemler ve bilişim teknolojileri sayesinde artık insansız kasalarda aldığımız ürünleri kendi kendimize kasadan geçirip ödememizi yapıp kapıdan çıkıp gidebiliyoruz.
Hangi yaşta olursak olalım bulunduğumuz çağa ayak uydurmak zorundayız. “Bu yaştan sonra..” ile başlayan ifadeler kullanmak bizi “edilgen” veya “muhtaç” bir hayata sürüklemekten başka bir işimize yaramaz. Yapmamız gereken tek şey, yeni şeyler öğrenmeye açık olmak ve ihtiyacımız olduğunda yeni teknolojileri kullanmayı öğrenmek.
Örneğin satın aldığınız ve değiştirdiğiniz arabaları veya ev aletlerini düşünün. Her arabamızı daha yeni modeli ile değiştirdiğimizde veya yeni bir çamaşır makinesi aldığmızda yeni birşeyler daha öğreniyoruz ve hayatımıza yeni bir konfor veya güvenlik vs. sağlıyoruz değil mi? Düne kadar “ben anlamıyorum akıllı telefondan falan..” diyen bir çok birey şu an cep telefonu ile epostalarını takip etmeye başlamakla kalmayıp, paylaşımları ile sosyal medyada yerlerini bile aldılar. Ama Türkiye’nin insan modelinde genetik olarak hemen her bireye işlenmiş bir “böyle gelmiş, böyle gider..” muhafazakarlığı ve “bu yaştan sonra..” tembelliği mevcut. Peki sizce bu durum Türkiye toplumuna ne sağlıyor?
Bir dönemin popüler söylemlerinden bir örnek daha paylaşayım. “Ya ben ne diye kafamı yorayım, gavur yapmış zaten.. Verir parasını alır kullanırım.” zihniyetini hatırladınız mı? Köyündeki tarlası, şehir büyüdüğü için arsaya dönüp “kıymetlenen yerini satıp yiyen” sonradan görmelerin zihniyeti diyorum ben buna. Gerçekten üretim aşığı olan köylülerimizden bahsetmiyorum tabiki, lütfen yanlış anlaşılmasın. Alın teri ile çalışıp üretmek zor geldiği için babasından kalan tarlayı satıp şehirde kendine “kolay ve konforlu yaşam” arayan ama bir baltaya sap olamayan mirasyediler için söylüyorum bunu. Yoksa köyünde yaşama imkanı kalmadığı için başka çare bulamayıp şehire taşınmak zorunda kalanlar ile büyüyen şehrin etki alanında kalıp mahalleye dönen köylerin mağdur köylülerini tenzih ederim.
“Hazıra dağ dayanmaz.” atasözü başarılı ve anlamlı atasözlerinden bana göre. Üretmez isek tükenmeye de mahkum kalırız. Bizden öncekilerin mirasını gelecek nesillerimize bırakabilmenin tek yoludur üretmek. Ancak ülkemizde yıllarca insanlarımıza “bilinçli üretici” olmak yerine “bilinçli tüketici” olmak öğretildiği için olsa gerek, herkes sözüm ona bilinçli bir şekilde tüketiyor ülkenin kaynaklarını.
Benim çocukluğumda, ilkokuldaki hayat bilgisi derslerinde bize öğretilen bilgiye göre Türkiye, tarım ve hayvancılıkta kendi kendine yeten bir ülke olmakla birlikte sanayi alanında da gelişmeye çalışıyor idi. Bugün ise tarım ve hayvancılıkta dışa bağımlı olmakla birlikte sanayi alanında halen gelişmeye çalışıyoruz. Elbette herşey o kadar negatif değil. Bugün bu ülkede, makine imalatından robotik çalışmalarına, savunma sanayinden tekstile, tıptan temel bilimlere bir çok alanda önemli bir yol kaydedilmiş oldğunu kimse inkar edemez. Ama yine de gelişmiş ülkeleri yakalamak ve dünyanın gelişmiş ülkelerindeki hayat standardına ulaşabilmek için daha çok yol kat etmemiz gerek. Eğer öyle olmasa idi yetişen beyinlerimiz gelişmiş ülkelere gitmek yerine yurtta kalırlardı. Ama hem ekonomik sebepler, hem de bu süper yetenekli beyinleri tatmin edecek iş imkanlarını sağlayamadığımız için sürekli can kaybediyoruz.
Bunun en önemli sebeplerinden biri de toplumsal zekamızın ve nezaketimizin her geçen gün azalıyor olması. Çünkü nicelik artarken nitelik aynı paralellikte artmıyor. Tam tersine kıt kaynaklar nedeni ile azalıyor diyebilirim.
“Ne ekersen onu biçersin.”
Pek tabikî tarlaya buğday ektikten sonra mısır hasat edemezsiniz (gerçi tohum hibritleme teknolojilerinin gidişine bakarsak ilerde o da mümkün hale gelebilir ama henüz gerçekleşmedi en azından). Yetiştiremediğimiz çocuklarımızın, kendi kendilerine uyum sağlamak zorunda kaldıkları bu dünyada eskidikçe atıl varlıklar haline gelen ebeveynlerin temel sorunu, kendilerinin yapamadığı şeyleri çocuklarından beklemesi ile başlıyor diyebilirim. Anne, babalar kendilerini geliştirmiyorlar ama çocuklarının gelişimini sağlamak için onları yarış atı gibi koşturmaktan da çekinmiyorlar. Oysa yaşını yaşayamayan bu çocuklar da tıpkı anne ve babaları gibi yetişkinlerin hayatına en az bir yanları eksik başlamak zorunda kalıyorlar. Bana en garip gelen şeylerden biri de kendi yetiştirdiği evladını beğenmeyen ebeveynler.. Elbette istisnalar olabilir. Ortam koşulları ve imkanlar bazı sorunların sebebi olabilir. Ama bu durum anne-baba sorumluluklarını ortadan kaldırmaz.
Ailede sekteye uğrayan eğitim-öğretim işleri okulda da nitelik kazanamıyor diyebiliriz. Bugün hangi işletmede belirli bir iş tecrübesi olan kime sorsanız, eğitim düzeyi farketmeksizin öğrenim hayatını bitiren bir kişinin belirli bir işte işe yaraması için mutlaka piyasa tecrübesinin olması gerektiği konusunda hemfikir olacaklardır. Tabiki okulda herşeyi öğretemezsiniz, bazı bilgiler ve yetenekler uygulama yaptıkça ve tecrübe ettikçe edinilir. Ama yine de net olan birşey var ki ev ödevleri ebeveynleri tarafından yapılan hiç bir çocuk ne zihinsel olarak ne de bedensel olarak o ev ödevinden bir kazanım sağlayamaz. Yani “çocuğumuz arkadaşlarından geri kalmasın” iyi niyeti aslında çocuğunuzun gelişimine engel olan en önemli faktör konumuna geliyor.
Fakat siz ne derseniz deyin, kolaycı ve konfor özentisi bir toplumda eğitim ve ahlaki değerler hep geri plana itilmekte. “Onda var bende niye yok” sorusunu sorarkenki empati yoksunluğu sempatinin de yok olmasına neden oluyor. Çalışmadan üretmeden kazanma ve hak etmeden lüks yaşama isteğinin baskısı altında tabanda yayılan “bu paraya bu kadar çalışılır” anlayışının temelinde de yine bozulan ahlak var. “Madem paranın değerini o kadar iyi ölçebiliyorsun da neden fabrikada asgari ücretli işçisin, bir fabrika sahibi değilsin?” sorusuna muhatap bıraktığım bir işçinin cevabı traji komik olmuştu. Önce parasının olmadığını bahane eden bu zat, patronları kadar zengin olsa da çalışmak ve istihdam sağlamak için parasını riske atmak yerine yan gelip yatarak servetini yemeyi daha evla görüyordu.. Oysa elindeki işin hakkını vererek çalışan her kişi eninde sonunda daha iyi bir hayat standardına doğru ilerleme kaydediyor.
Çocuğuna her şeyi hazır verenlere karşın, çocuğuna hayatı ve isteklerini karşılamak için mücadele etmeyi öğreten ebeveynlerin çocukları hep daha başarılı. Benzer şekilde çocuğuna erken dönemde teknolojik imkanlar sağlayabilenlerin çocukları da daha hızlı öğrenebiliyorlar. Tabi bunlar benim bireysel gözlemlerimin sonuçları. Bu alanda bilimsel veya sosyolojik bir çalışma yapmadım. Ama işyerime gelen stajer öğrencilerden edindiğim izlenim bu şekilde.
Geleceğinizin sizin zannettiğinizden çabuk geleceğinden emin olabilirsiniz. Bu nedenle bugününüzü, geleceğinizi düşünerek ve iyi çalışarak geçirin ki çocuğunuza da iyi bir örnek olabilesiniz. Tabi isterseniz..